Selamlar!
Öncelikle hepinizi kocaman bir hoşgeldiniz diyerek kucaklamak isterim.Bu benim bu sitedeki ilk yazım olacak.Umuyorum beraber bir şeyler keşfeder,ilerler ve büyürüz.Keyifle okumanızı diliyorum.
Değinmek istediğim konular genel olarak kişisel gelişimle alakalı olacaktır.Uçsuz bucaksız bir derya olmasının yanında kendinizden de bir şeyler bulmanızı umarak yazıyor olacağım.Günümüz dünyasında psikologlara ve kişisel gelişime yöneltilen ilgiyi göz önünde bulundurduğumuzda kulağa o kadar da yabancı gelmeyecektir.
Peki her yerde gördüğümüz bu “kendinizi kucaklayın,kendinizi sevin,hayata sarılın” gibi söylemler kaynağını nereden alıyor? Biri bana kendimi sevmemi söylemedikçe ben kendimi sevemiyor muyum? Birinin takdirini almadıkça sevgiyi hak etmiyor muyum? Güvensiz miyim,yarım mıyım,ben ben değil miyim? Ben sadece ailem beni taktir ettiğinde mi değere layığım? Ya da arkadaşım tokamı çok beğendiğini söylediğinde mi güzelim? Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de bilmiyorum.İnsanlar “büyümek” adı altında sonsuz bi yolculukta ilerliyor ve doğrunun ne olduğu bilgisi bile her gün değişiyor.Başkasının değer yargısı bizimkiyle örtüşmediğinde yanlış mıyız onu bile anlamıyorum.Belki en başından beri kendimiz bile değiliz.Belki de insanların onayladığı şeyleri toparlayıp,doğruluğuna inanıp onlardan kendimize bir kalkan yaptık ve onaylanmayı bekledik?
Hayır.
Biz her zaman kendimizdik.Bizi oluşturan küçük güzel ayrıntılar bizi bugünki kişiliğimize bürüdü.Beğenmediğinmiz saçlarınız,ilkokulda dalga geçtikleri boyumuz,hatta o beğenmediğimiz yara izleri bile bugün bizi biz yaptı.Ama biz doğrunun bile ne olduğunu o kadar unuttuk ki,herkes gibi davranırsak kulağa “doğru” geleceğimizi umduk.Başkasının beyaz dediğine siyah dersek dışlanmaktan korktuk.Biz,herkesten önce bir başkasının doğrusunun gölgesinde yaşadık.Kaybolduk.
Peki tüm bunların farkında olup da “kendini sevmek,yolunu bulmak” bu kadar kolay mı? Herkesin kendini sevme serüveni aynı hapla çözülseydi insanoğlunun birbirini anlaması daha kolay olurdu muhakkak.Ama hayatın ilerlerken size attığı çizikler herkeste farklı boyutlarda kaldı,farklı sürelerde iyileşti ve farklı manalar taşıdı.Kimisi göz açıp kapayıncaya kadar geçti,kimisi asla kanamayı durduramadı.Bu yüzdendir ki seni sen yapan şeyleri kabullenmek daha basitken,kabullendiğini sevmek asla kolay olmadı.
Hayat denen yola sizi soktukları zaman,kimse size kolay olacağını da söylemedi.Kimse ilk kalp kırıklığınızın ne kadar acıtacağını,ilk gerçek korkunuzun sizi nasıl sabahlara kadar ayakta tutacağını anlatmadı.Her şeyi deneyimleyip öğrenmek zorunda kaldığımız gibi; kendini sevmeyi,toplumda ayrı bir birey olarak yeşermeyi de kendi kendimize öğrenmek zorunda kaldık.Çizdiğimiz yol,öğrendiğimiz şeyler ve bugün olduğumuz kişi,kalemle çizilmiş gibi mükemmel olmadığı için de tüm bu öğrenmek zorunda kaldıklarımıza kızdık.Ama eğer insan,bugün çıktığı yolu,öğrendiği şeyleri bile kendi seçtiyse,neden yine kendinden nefret etsin ki? Neden seçtiği yolda onu tökezleyip düşüren engelleri görmezden gelmekte ısrarcı olsun?
İstediğimiz kadar kitap okuyalım,film izleyelim,bir başkasının takdirini alalım,hatta her gün aynanın karşısına geçip onlarca defa kendimizi sevdiğimizi söyleyelim.Kendimizi sevmek,kabullenmek dediğimiz yolculuk,asla sonu olan bir süreç olmayacak.Dünya üzerinde kimse çıkıp “ben kendimi tamamiyle olduğum gibi kabul ediyorum” diyebilen,yolundaki tökezlerle hayıflanmadan koşabilen bir birey olmayacak.İşin güzel yanı,olması da gerekmiyor.Mentalinizdeki çiziklerin,yolunuzdaki tökezlerin size asla güzel gelmesi gerekmiyor.
Sanırım bunca yıldan,sorudan,yanlıştan,çizikten ve tökezden sonra öğrendiğim en değerli şey bunu kabullenmekle başlamam gerektiği oldu.Düşeceğim,ama yıkılmayacağım.Kırılacağım,ama parçalanmayacağım.Çünkü biliyorum ki her kalktığımda sapabileceğim onlarca yol,kendime atabileceğim yüzlerce çizik olacak.Belki hep kanayacak,belki sadece sızlayacak,ama günün sonunda her biri beni yine ben yapacak.Bugün olduğum kişiyi,iremi.
Umarım birgün siz de yolunuzu kaybetmiş bir şekilde dolanırken tekrar ayağa kalkma kudretini gösterirsiniz.Tekrar düşeceğinizi ve asla sonu olmayan bir yolda kendi doğrularınızla,kendi bedeninizle başbaşa yaşamak zorunda olduğunuzu farkeder,aynada baktığınız çocuğa bir şans daha verebilirsiniz.Hem kim bilir,belki ayakta sizinle aynı yaraları taşıyan bir başkası bekliyordur.

Yorum bırakın