Merhabalar, yine şükela ve bir o kadar tezatlık barındıran bir konu ile karşınızdayım. Bu konu yaşlı veya genç ayırt etmeden herkesi ilgilendiren, ilgilendirdiği gibi de derin yaraları açabilen bir başlık. Neden mi böyle düşünüyorum, hemen açıklayayım. Yazımın sonunda bir sonuca varacağım elbette ancak baştan belirtmeliyim ki “eskiler” güzeldi de desem “eskiden” güzeldi de desem bariz bir özlem var ortada, fark ettiniz öyle değil mi? Öncelikle kilit kavramımızı ele almak istiyorum; özlem. Neden özleriz ki? Özlem, kelime anlamı olarak bir kişiye, bir anıya vb. ulaşma isteği duyma hani o an her neyi istiyorsak ulaşabilme imkanımız olsa eskisi gibi hissedip, mutluluğa erişebileceğimizi zannetmemizmiş. Ha demek buydu özlem, şimdi taşlar yerine oturdu işte. Aslında bu da demek oluyor ki biz şu andan hiç memnun değiliz, yani böyle bir anlam çıkıyor. Bu konu hakkında bir anket yapsak her kafadan farklı ses çıkacağı gibi herkesin birleştiği tek nokta ise şu andan duyulan memnuniyetsizlik olacaktır. Kimine sorsan eskiler daha samimiydi, o yüzden eskiler güzeldi gibi bir cevap alabilirsiniz gayet normaldir. Bu konuyu ele almadan evvel biraz düşünme fırsatım oldu ve bir beyin fırtınası ile konuya olan tüm bakış açımı değiştirdim. İlk olarak eski ile şimdiyi kıyaslayalım bakalım neler çıkacak. Yoldan 5 kişi çevirip sorsak, nereye gidiyor bu insanlık amcacığım, teyzeciğim, canım kardeşim bize neyden rahatsız olduğunu söyle desek örnek olarak diyebilir ki kimseye güvenilmiyor, neredeyse herkes arkamızdan iş çeviriyor vs. diyebilir. Evet bu cevabı veren kişi sonuna kadar haklı ancak unuttuğu bir şey var, ne yazık ki bu hiç yeni bir şey değil. Sonuçta Brütüs geçen hafta pazar günü ihanet etmedi Sezar’a öyle değil mi? Ben eminim şu an bu örneği verdiğimde gözünüzün önüne tonla örnek geldi bile. Bu da demek oluyor ki bazı şeylerin eski ile bu zaman ile hiçbir alakası yok, insan aynı insan fıtrat ise aynı fıtrat.
Ya kardeşim madem bu kadar biliyorsun niye bu kadar uzatıyorsun diyenleriniz olabilir ama burada benim sizlere sadece bir konudan bahsedip geçmekten fazlasını katmam gerekiyor. Neyse biz konumuza dönelim. Eski ile günümüz arasındaki bariz bir farka yoğunlaşırsak benim gözüme çarpan ilk şey dünyanın gelişmesi oldu. Gelişme derken her anlamda gelişme ama ben birini ele almak istiyorum; teknoloji. Eskiden yaşayan insanlarla günümüz arasındaki en büyük fark teknoloji bana kalırsa. Bunlardan en etkili faktör ise sosyal medya. Bir cep aygıtından bile size uzaklığı hiç farketmeksizin bir ağa bağlı olması yeterli olan istediğiniz her kişiye ulaşabiliyor olmanızdır aslında tüm mesele. Eskiden sosyal hayat bu kadar yoğun değildi ve insanlar evlerine gidip kapılarını kapattığında ailesi ile baş başa kalırdı. Ne bir sosyal medya ne de bir başka imkan yoktu kimselerde. Bu yüzden o zamana kadar bu şekilde yetişmiş bireyler de evlatlarını buna göre yetiştirdiler. Bu bahsettiğim neslin son temsilcileri anne babalarımız olduğu için anlattıklarıma aşikar olduğunuzu düşünüyorum. Hiç yoktan anne veya babanızdan ” ah ah, bizim zamanımızda..” şeklinde başlayan bir cümle işitmişsinizdir. Şahsım adına 1990-2000 arasında lise bitirip üniversiteye başlamış bir genç olmak isterdim. Sosyal medya denen bir alışkanlık yok, hayat şartları daha ferah, şarkılarıyla, ortamıyla bir başka olan 90’lar var.. Neden sosyal medya üzerinden örnek verdim, çünkü günümüzle geçmişteki insanlar arasındaki en büyük farklılık burada. Mahremiyet ve insanların özel hayatının bu kadar ortada olmayıp gözünün içine sokulmadığı bir dünya. Günümüzde insan ilişkilerinde dikkatimi çeken en önemli, hani en azından sosyal medya faktörünü göz önüne alırsak dikkat çeken iki kilit kavram var; GÖSTERİŞ & YAPMACIKLIK.
İllaki denk gelmişsinizdir, farz-ı misal Ahmet ve Selin adında iki arkadaşınız var, Ahmet ile baş başa otururken size Selin hakkında hiç hoş olmayan sözler sarf edip, arkasından demediğini bırakmadığını farz edin. Aradan iki gün geçtiğini ve Ahmet’in sosyal medya hesabından Selin ile çok samimi bir fotoğraf çekinip bunu paylaştığına şahit olabilirsiniz. Bu örnek size gerçek hayatta şahit olduğunuz bir sürü olayı anımsattı değil mi, evet ben de öyle düşünmüştüm..
İnsanlar iyice hayatın içine işleyen sosyal medya unsuru ile normal hayatta “gerektiği kadar” yaptığı hareketlerin sosyal medyada ise aşırıya kaçtığını düşünüyorum, en azından göründüğü kadar. Artık öyle bir hâle geldik ki önümüze ne gelse istemsizce art niyetli bakıyoruz kendimizi koruma iç güdüsü ile. Eskiden ise böyle şeyler yoktu, az önce eleştirdiklerimizden neredeyse hiçbiri..
Biliyorum size eskileri fazla kusursuz aktardığımın farkındayım ancak mazur görün ben 2001 doğumluyum, o zamanlarda yaşamadım, ulaşabildiğim kadar biliyorum geçmişi. Ama elimdeki büyük şans ise günümüzü gözlemleme şansına sahip olmam. Zaman ilerliyor, dünya gelişiyor, insanlar değişiyor ve biz buna yetişemiyoruz bile. Ben insanların fıtrat olarak çok fazla değiştiğine inanmıyorum, yukarıdaki Brütüs örneği gibi fakat insanların değişime ayak uydurduğunu da asla inkar edemem. Şartlar her neyi oluşturuyorsa insanlar buna uymaya başlıyorlar ve bu onlar için sorun olmuyor. Tabi kimisine sorsanız biz büyüdük, dünya o yüzden kirlendi gibi spesifik bir cevapta alabilirsiniz. Belki de cevap bunun ta kendisidir, küçüklükten gelme baktığımız bakış açısı ile büyüdükçe her daim değişen bakış açımızın bir olmaması gibi.
Şöyle bir toplamak gerekirse insanın hep aynı insan olduğu aşikar ancak maruz kaldığı şartlar farklı ve davranışları buna göre farklılık gösteriyor. Yani eskiden yaşayan insanlardan çok eskiden olan durum ve şartlar özleniyor bence. Hani eskiden, eskiden diyorum sürekli ama çok uzağa bakmanıza da gerek yok, nasıl ki bir dakika önceki şartlarınızla şu anki bir değil, bu da bununla aynı şey aslında. Her neyi özlüyor, arıyor ya da istiyorsanız buna erişebilmeniz dileğiyle, görüşmek üzere.
Hayvanları koru,
Doğayı sev,
Kendine iyi bak.

Yorum bırakın