Oyun dünyasına adını altın harflerle yazdıran, kendini zorluğu ile tanıtan ve çıktığı günden beri birçok oyuna ilham kaynağı olup “Souls-like” türünün oluşmasını sağlayan Souls serisini bilmeyeniniz yoktur. Zor oyun diyince akıllara ilk gelen oyunlardan biri olan Souls serisinin nasıl ortaya çıktığını anlatacağım bugün sizlere.
Souls oyunlarının arkasındaki deha olan Hidetaka Miyazaki’yi anlatarak başlayalım yazımıza. Hidetaka Miyazaki 1974 yılında, Japonya’da ortanın düşük gelire sahip bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi geçimlerini zorlukla sağlıyordu. Hidetaka’nın en büyük tutkusu okumaktı. Ailesinin ona kitap alacak parası olmadığından vaktinin çoğunu kütüphanede geçiriyordu. Özellikle fantezi türünden hoşlanan Miyazaki; Lovecraft ve Bram Stocker hayranıydı, Dungeons and Dragons’a bayılıyordu. Ne yazık ki ülkemizde olduğu gibi Japonya’da da o dönemlerde edebi (!) ve bilimsel kitaplar çevriliyordu. Okulda öğrendiği yarım İngilizcesiyle kitap okuyan Miyazaki kitapların büyük bölümünü anlayamıyor, kurgudaki boşlukarı hayal gücüyle tamamlamaya çalışıyordu. Bu durum ileride oyunlara yansıyacaktı. Büyüdüğünde Sosyal Bilimler Fakültesi’ni bitirip dünyanın en büyük yazılım şirketlerinden biri olan Oracle’da çalışmaya başlayan Miyazaki zamanla yaptığı işten sıkıldı ve hayatın böyle geçmeyeceğine karar verdi. Ico isimli bir oyun oynayan Miyazaki oyunun oyuncuya çok az şey anlatan ama derinlikli olan dünyasının büyüsüne kapıldı ve çocukluğunda kitap okurken yaptığı boşluk doldurmalar aklına geldi. Kendisi de bu tarzda oyunlar yaparak insanların kendi hayal güçleriyle oyunu doldurabilecekleri bir oyun tasarlama fikrine vardı. Böylelikle 30 yaşında Oracle’daki işinden ayrılarak oyun firmalarını gezmeye başladı. Ancak konu hakkında tecrübesi olmayan birini hiçbir firma istemiyordu. Onlarca kez reddedilen Miyazaki en sonunda From Software tarafından kabul edildi.

Hikayemize devam etmeden kısa bir parantez açıp From Software’nin o döneme kadar neler yaşadığına bakalım. From Software isminden de anlaşılacağı üzere aslında bir oyun firması değil bir yazılım firmasıydı. Ofis yazılımları üreten firmanın zamanla bu yazılımlardan elde ettiği gelir azaldı ve firma yeni arayışlara girdi. Oyunlar bu arayışlardan biriydi. İlk oyunları King’s Field sadece Japonya’da satışa sunuldu. Ortalama puanlar alan oyunun devam oyunlarının satışları sadece Japonya ile sınırlı kalmadı. Oyunun en büyük özelliği zor olmasıydı. Oyunlardan para kazanmaya başlayan firma hemen başka oyunlar yapmaya başladı. Bu oyunlar Echo Knight ve Shadow Tower’dı. Ama asıl projeleri Japonlar’ın bayıldığı “Mecha” türünde bir oyun yapmaktı: Armored Core. Armored Core çok geniş mecha özelleştirmeleri barındırdığından Japon oyuncular Armored Core oyununa aşık oldular ve oyunun satışları Japonya için tavan yaptı. Böylece From Software tüm odağını oyunlara yöneltip tam bir oyun firması oldu.

Hikayemize kaldığımız yerden devam edecek olursak Miyazaki From Software’de işe girdi ve Armored Core oyununda çalışmaya başladı. Bu sırada From Software ilk oyunları King’s Field’ın ruhani devamı olan bir oyun üzerine çalışıyordu: Demon’s Souls. Ancak oyunun çıkışı yılan hikayesine dönmüştü; oyunu geliştiren ekip oyunda ilerleme kaydedemiyor, oyun sürekli erteleniyor, oyuna olan maddi destek azalıyordu. Oyunun iptal edilmesi an meselesiydi. Ama Miyazki bu durumu kendisi için bir fırsat olarak görmüştü. Hemen yönetime giderek oyunun zaten umutsuz vaka olduğunu ve projenin kendisine verilmesi durumunda toplayabileceğini belirtti, ama kendisine karışılmamasını, içine istediklerini istediği şekilde koymasına izin verilmesini de istedi. Yönetim zaten kötü durumdaki oyunu ona verirlerse bir şey kaybetmeyeceklerini düşünerek Miyazaki’yi onayladı. İleride Miyazaki o günler için şunu söylemiştir:
“İşi iyi tarafı benim fikirlerim başarısız bile olsa kimsenin umurunda olmayacaktı, çünkü proje zaten başarısızdı.”
Her ne kadar olay “başarısız olsak da önemli değil” gibi görünse de kazın ayağı öyle değildi. Oyun PlayStation için çıkartılıyordu ve doğal olarak Sony oyuna yatırım yapıyordu. Başarısız bir projeye de kimsenin destek olmayacağını hepimiz biliyoruz. Yani oyunun başarısız olması şirket içinde bir sıkıntı yaşatmasa bile Sony için sıkıntı yaratacaktı. Sony’den geçer puan almak da hiç kolay bir şey değildi. Her neyse Miyazaki’nin aklındaki oyun karanlık tonlara sahip, hikayenin kısmen anlatıldığı, zor bir RPG oyunuydu. Hikaye anlatımındaki tercihinin çocukluğundan geldiğini biliyoruz. Oyunun zor olmasını istemesinin sebebiyse artık oyunların eskisi kadar zor olmadığından şikayetçi oluşuydu. Özellikle 80’lerin abartılı derecede zor oyunlarının yanında hızlı üretime dönüşmüş yeni oyun sektörünün ürünleri çok kolaylardı, insanların artık zorluğa tahammülü yoktu, oyuncular bir oyunu hemen bitirip diğerine geçmek istiyorlardı. Miyazaki’nin üzerinde çalıştığı oyunu zor yapan elementlerse bossların tek atabilecek güçte olmaları, oyunun öldüğünüzde sizi ta ebesinin nikahından başlatması ve tabi ki arka arkaya iki kez ölmeniz durumunda tüm soullarınızı kaybetmenizdi. Hiç bilmeyenler için soul; Souls oyunlarının temelini oluşturan, karakter geliştirme ve ekipman almak için kullanılan bir nevi para birimidir, ölen düşmanlardan toplanır ve arka arkaya iki kez ölünce hepsi kaybedilir. Yani soul olayı bu oyunları en çok zorlaştıran şeydir. Kısacası oyun zor. Hatta Miyazaki bir ara oyuna permadeath (kalıcı ölüm)koymayı da düşünmüş ama ekiptekiler zorlukla onu ikna etmiş. Hikayemize devam edecek olursak oyun tasarlanmaya başladığından beri gittikçe daha da zorlaşmaya başlamıştı. Ekipteki insanlar bu zorluğun fazla olduğunu düşünüp Miyazaki ile tartışmaya başlamışları ama Miyazaki’nin dokunulmazlığı vardı. Ekipteki bu insanlar gün gelip de Sony oyunun durumunu sorup bir prototip istediğinde zorluğu görüp, zor oyun satmaz kafasına gireceklerini ve oyunu iptal edeceklerini düşünüyordu. Bu yüzden Miyazaki, Sony prototip istediğinde soul sistemini gizleyip, düşmanları kolaylaştırarak prototipi gönderdi. Oyunun zor olduğun gerçeğinin hiçbir yere sızmaması lazımdı. Oyun bitene kadar zorluk sır gibi saklandı ama oyunun çıkacağı dönemde artık zorluk biliniyordu. Oyunun tam sürümü Sony’nin başkanı Shuhei Yoshida’nın eline geçti. Yoshida oyunu birazcık oynayıp daha ilk kısmı geçemeyince oyunu “inanılmaz kötü, iğrenç” olarak nitelendirdi. Oyun çıkmadan bir hafta kadar önce basının eline geçtiğinde basın mensuplarının da fikri farklı olmadı. Bu sebeple Sony oyunu sadece Japonya’da çıkartmaya karar verdi. Böyle bir riski alamazlardı. Oyun çıktığında Japonya’da korkunç derecede az sattı. Miyazaki başarısız olduğunu düşünüyordu ama oyun zaten umutsuz vakaydı, şirkette kimse tarafından başarısız olarak görülmedi.
Ama hikaye böyle bitmiyor. Japonya’da Sony ile rekabet halinde olan Atlus firması oyunun aslında iyi olduğunu, Sony’nin satış ve pazarlama konularında berbat olduğunu düşünerek From Software ile oyunu Batı’da pazarlamak için anlaşıyor. Atlus, Amerika’da reklamı “Kolay oyunlardan sıkıldınız mı?”, “Eski zor oyun kalitesi geri döndü”, “Arkadaşlarınızdan daha iyi bir oyuncu olduğunuzu gösterin” gibi sloganlarla yapınca oyunun satışı patladı. İnsanlar oyunu bitirmek için arkadaşlarıyla yarıştı. Oyunun zorluğu övüldü. Zoru başarmanın verdiği tatminle oyuna güzel puanlar verildi. Oyun Amerika’yı kasıp kavurdu. Ardından ver elini Avrupa… Bu arada kasıp kavurdu diyorum ama satış olarak değil, ün olarak. Asıl satışı bir sonraki oyun olan Dark Souls yapacaktı. Souls oyunları aslında insanların alışkanlıklarını değiştirdi. Zor oyunların sayısı arttı. Souls benzeri adı altında yeni bir tür bile ortaya çıktı.

Yorum bırakın