İnsan hayatındaki iki büyük trajedi bugünkü yazımızın konukları. Hayat bizi zaten yeterince sınıyorken, yanında bonus olarak zorluğu arttırdığı iki baş belası etken..
Herhangi bir olayın mantığının kavranılması/anlaşılması amacıyla yaptığınız sorgulama veya araştırma eylemlerinin sizce normal olmasına rağmen karşınızdaki tarafından onun düşüncesine ters düşmesi sebebiyle kabul etmemesine ve sizi yargılamasına sebep olan olay döngüsüdür aslında bu iki sorunsal. İki başlığı da inceledikten sonra kapanışta çok can alıcı bir etkenden bahsedeceğim bunu unutturmayın.
Olur ya, kelimeler kifayetsiz kalır, karşındakiyle arandaki iletişim şekli olan sözcükler onun için bir anlam ifade etmez hale gelir, işte o zaman çok can yakar bu durum. Bununda 2 türlü sebebi var, ya karşınızdaki kişi sizi gerçekten anlamıyor ya da sizi anlamak istemiyordur. Her insanın fikirleri, düşünceleri ve yetiştiği ortam birbirinden farklıdır. Bu sebeple aynı frekansta konuşamayıp, anlaşılamamak gayet normal olabilir. Anlaşamamanın da temel sebeplerinden bir tanesi olarak empati kurulmamasını örneklendirebiliriz. Sonuçta kim kimi anlayabilir ki tamamen yerine geçmeden.. Bizim beynimizde kendi mekanizmalarımıza göre şekillendirip söylediğimiz cümleler, karşıdakinin zihninde ne uyandırıyor, hangi düşüncelere yol açıyor bunu tam olarak bilebilmemiz mümkün değil maalesef.
Karşımızdakinin geçmişte yaşadığı olaylar, deneyimleri, bugünkü hayatı ve duygusal dünyası o kişide; karşı taraftan gelen her cümleye karşı bir kalkan görevi görüyor. Bizim ağzımızdan çıkıp karşı tarafa söylediğimiz cümlemiz, kişide bahsettiğim duygu ve yaşanmışlıklara göre bir düşünce ve yanıt oluşturuyor. Kısacası ona ulaşanla bizim ağzımızdan çıkan asla aynı olmuyor. O yanıt bize ulaştığındaysa yine bizim kendi zihnimizdeki detaylardan geçiyor ve bu defa bizde bambaşka bir şekil alarak zihnimizde bambaşka şekilde yer alıyor. Biz ne söylüyoruz, karşımızdaki ne anlıyor problemi insanlığın iletişim dili varolduğundan beri en büyük problemi. İnsan, iletişimi yalnızlığına çare olsun diye bulmuş ama iletişim maalesef herkeste apayrı olan bu zihinler yüzünden farklı düşüncelerden oluşabiliyor. Bunun adı da anlaşılamamak oluyor. bazen yalnızlığı çözümlemek yerine, insanı daha koyu bir yanlışlığa sürüklüyor. Sadece akıl ile, insanların birbirlerine ulaşabileceğini düşünmeleri anlaşılamamayı beraberinde getiriyor. ancak içine sevgi ve empati katılarak kurulan her iletişim, iki insan arasında ayrı bir anlaşabilme kanalı oluşturuyor..
Bu bahsettiğim. frekansların aynı olmayışı dışında direkt at gözlüğünü takmış sizi katiyen dinlemeyen, kendi doğrusunda fazlasıyla ısrarcı olan insanlar da olabilir. Bu sizi fazla rahatsız etmeyebilir çünkü doğru bildiği şeyi savunuyor ve siz bunun bilincindesiniz. Peki ya karşınızdaki kişi sizi tam manasıyla anlamak istemiyorsa..
Anlamak istememek, anlamazlıktan gelmek gerçekten bir insana yapılabilecek en büyük zulümlerden bir tanesi. Bu tip insanlar somut konularda bile bazen anlamak istemezler. “bu çizgi düz değil” diyene her türlü tetkik ve muayene ile o çizginin düz olduğunu gösterseniz de bir şekilde sizi anlamak istemiyorsa o çizginin düz olduğunu kabul ettiremezsiniz. Tepkisiz kalmak ayrı, tartışmak apayrı bir sorun bu tür insanlarla. Hani size başlarda bir can alıcı noktadan bahsedeceğim demiştim ya, işte tam şu an o noktadayız. Karşınızdaki kişi ya gerçekten değer verip sevdiğiniz biri olduğunu hayal edin. Olay çok farklı yerlere gitti değil mi? Normalde anlaşılamamak ya da karşınızdakinin ısrarla anlamaması sizi bir yoracaksa, bir üzecekse şu an bu etkenle birlikte dört – beş katına çıktı öyle değil mi?
En çok anlaşılmanız gereken kişi tarafından anlaşılmıyorsanız işte o zaman dünya size dar gelir. Bazen bir bakışın, bir hareketin bile çok şey anlatabildiği aşikar iken buna maruz kalmak gerçekten çok üzücü. Bunun temel sebebi ise insan olarak verdiğimiz değerden dolayı beklentiye girmemiz. Beklenti dediğimiz konu başlığı ise bir sonraki haftanın konusu.
Hayvanları koru,
Doğayı sev,
Kendine iyi bak.

Yorum bırakın