Beklentiler bizi beklerler, bizden beklenirler. Hayatımızın her anında sürekli istenilenlerin peşinden koşuyoruz. Hayatta belki de yapmak istediğimiz veya kaygı duyduğumuz birçok şeyin aslında kendimiz için değil de, başkalarının beklentileri ve bizden almak istedikleri verimin karşılığı için olduğunu görünce; aslında ne kadar bizim olmayan, ne kadar başkalarına ve onların beklentilerinin oluşturduğu kalıplara özgü bir hayat sürdürdüğümüzü görürüz. Hatta sürdürmek istediğimiz yaşamı dahi, bu adapte edildiğimiz beklentilerin getirdiği, kaynağı bize ait olmayan arzularımıza göre kurgular ve planlarız.
Bu sırada kendi yargı ve değerlerimizin bir önemi var mıdır; bu beklentileri karşılamaya çalışırken, kendi değerlerimizi oluşturacak özgürlüğü bile elimizden çoktan alıyorlar mı?
Yaşamımızın her alanında; insanlardan sürekli onlara nasıl davranmamız gerektiğini, neler söylememiz ve neleri yaparsak onların memnun olacağını dinleyip duruyoruz. Bunları sürekli olarak karşılamazsak da o insanlarla ilişkimizde kötü yaklaşımı olan taraf biz oluyoruz. Sonraysa yetersiz olduğumuzu hissettirmek istiyorlar. Onların isteklerini karşılayamadığımızı, bunu bile yapamayacak kadar aciz olduğumuzu düşünmemizi ve yapmak için çırpınmamızı, onların keyfine göre hareket etmemizi istiyorlar. Onlar ufak birer istek sandığı şeylerin; karakterinizden fedakarlık yapmanızı gerektiren, tehlikeli ve ileride de muhtemelen ardı arkası kesilmeyecek olan emirler olduğunun farkında olmayan ve karşı tarafın da ne düşündüğüne saygı duyamayacak kadar kendi arzularına ve kendine odaklı bencil insanlardır.
Bizden istedikleri kişi olmamızı istiyorlar. Sürekli hayatımızın her kısmındaki, her insanın beklentilerini karşılayabilmek mümkün değil. O zaman bizim değer yargılarımızın ne önemi vardır ki. Her insanın, toplumun ve ortamın beklentilerine göre şekillenirsek, kendimiz olabilir miyiz?
İnsanların bencil istekleri bizi kendimiz olmaktan uzaklaştırırken, onları memnun etmek için gösterdiğimiz her tolerans, her özveri bizden ve benliğimizden bir parça eksiltir. Peki size kendi istediği şeyleri; bu denli dayatarak sizi değil de aslında soktuğu kalıptaki ve onun istediklerini yapan o kişiyi isteyen insanlar, kendinizden eksilttiğiniz parçalara değer mi? Bunu hak ederler mi?
Bu insanların; sizi, düşünlerinizi ve prensiplerinizi dikkate almadığını tam olarak bu beklentileri size dayatmakla başlamasından anlayabiliriz. Sizi umursamak yerine kendilerini seçerler ve bunun sizin için ne ifade ettiğini umursamazlar, yapmazsanız yeri geldiğinde de sizin yetersiz olduğunuzu sizin için bi zaafiyet haline getirip kullanmaktan hiç çekinmezler. Bir de siz kendinizden, yaptıklarınızdan, fikirlerinizden emin değilseniz ve olan bitene geniş bir pencere yerine gözlerinizi kısıp gözyaşlarınızın ardından bakacak kadar yorulmuşsanız artık bunca beklenen, istenen şeylerden, onlar için en kolay hamle olursunuz ve sizi yönetmeleri kaçınılmazlaşır.
Hayatımızda elde etmek istediğimiz şeyleri hiçbir zaman seçmedik ve seçmiyoruz da. Sürekli olması gereken olmamız istendi, sürekli isteklerine uymamız ve bu gelenekselleşmiş kurmaca sistemin işçileri olmamız istendi bu bağnaz sistemin sürdürülebilir olabilmesi için.
Yaptıklarımız, düşündüklerimiz ve söylediklerimiz; onlar öyle istemiyorsa yanlış ve istiyorlarsa da doğru oldu. Durum böyle olunca da; olması gereken diye tabir edebileceğimiz, rasyonel ve değişmez bir doğru-yanlış kavramımız olması, bunların da herkese hitap etmesi pek de olası gözükmüyor. Bu kavramlar kişilere, topluluklara göre değişerek şekillenir. Bu yüzden kendi yargılarımızı oluşturmak düşer bizlere. Kendi yanlış ve doğrularımızı oluşturmamız, onlara sahip çıkmamız ve ödün vermememiz aslında bir nevi benliğimizi de muhafaza etmek olur.
Beklentilerini karşılamazsanız aykırı, her seferinde tolere ederseniz de hükmedilebilir olursunuz. Sürekli bu kafalarında geliştirdikleri soyut kurallarının etkisinde olan, bunu herkese dayatmak isteyen, kendi kuralları dışında kural tanımayan bu insanlar gelenekselleşmiş sistemi güvenilir bulurlar. Çünkü onlar hayatları boyunca kendilerini yazısız kurallarının bünyesinde sınırlayarak o kurallardan başka hiçbir şey bilmediklerinden bu kuralların dışında olan her bir hareket onlar için korkutucudur. Böyle olması onlar için de daha rahat ve kolaydır. Bu yaşamın onlar için sorunsuz ve risksiz olacağını düşünürler. İşte asıl sorun da budur ya geleneklerden ve süregelmişlikten medet umacak kadar korkaklık.. Çok az durumda rastlanır..
Fikirlerimizde dahi etkisi vardır bu sistemin. Büyüyene kadar ailenizin görüşlerine ve beklentilerine göre istediği çocuk olursunuz. Bilinciniz oturmaya başladığında çevrenizin istediği..
Ve büyünce de; geriye bakarsınız ki, siz siz değil onların her bir isteği, her bir kuralı olmuşsunuz. Ama çoktan kendinizden eksilttiğiniz her bir parça sizi yitirmiş, hislerinizi götürmüş ve bedeninizi yormuştur. Geri dönüşü olmayan bir yolda sizi bekleyenler artık pişmanlıklarınız ve kayıplarınızken, beklentilerinse size bıraktığı şiddetli bir baş ağrısı ve ruhunuzun serzenişleridir.

Yorum bırakın