Kendimi beğenmediğim, sevmediğim ve yanlış anladığım zamanlarda
ruhuma yaptığım harakirileri nereden öğrendim bilmiyorum. Kendime
verdiğim acıları kimselerin veremediğini anladıktan sonra, ruhuma bir
es verdim. Sibemol basmaya çalışırken elleri acımış, biraz
parmaklarından öptüm. Solfej yapacağım diye gırtlağını yıpratmış, bir
pastil attım içeri. Tizlere çıkacağım diye pesleri küstürmüş, araya
girip durumu düzelttim. Üstelik tüm bunlar olurken ben kendimden bir
teşekkür bile beklemedim. Zayıf olduğum her ipliğin üzerine,
üzerimde kalmış kalplerden yamalar yaptım.
Kim bilir ne çok kişiye karşılığında duyacağım basit bir ‘teşekkür
ederim’ tamlamasını duyamadığım için kırıldım. Kim bilir kadere, ona
verdiğim tüm emek, çaba ve iyi niyetime rağmen bana sunduğu bölük
ekmek için kızdım ve bana dayanma gücüm için bi teşekkür
edeceğini sandım! Yaşadığım tüm ruhsal gel-gitlerin, içimde
bitiremediğim, hesabı isteyip, ödeyip masadan kalkamadığım
olaylar, anılar ile ilgili olduğunu bilsem de, saklamaya çalışıp,
örtünme sevabı kazanacağımı sandım.
Bana emanet edilen ‘gece’lere , ışıkla tecavüz etmeye çalışşıp,
karanlığı kendime küstürdüm. Özü ile çelişti ve gözüme aydınlık
gösterdi kendini. İnkar ettim! Karanlığı inkar ettim! Oysa vardı! Oysa
üzerimde idi! Oysa bana geniş kollarını açmış, acıdan çıkacaracağım
huzur için sarılmakta idi. Aptalca güzel bir şey yaptığımı sandım.
Birileri bana teşekkür edecek ve yüzümde oluşan tebessüm bir ömür
bedenime yetecek sandım! Olmadı!
Kendi aydınlığım ile karardı ruhum!
Ama şimdi birilerinden teşekkür beklemeyecek ve birilerine yersiz
yere etmeyecek kadar büyüdüm.
Kollarımı açtım, omuzlarıma binmiş bi Dünya’yı kollarıma doğru
indirdim. Yarı yol uzadım semaya. Teşekkür beklemek bildiğiniz
zayıflıkmış anladım. Masum bir çıkar ilişkisi imiş, teşekkür beklentisi
içine girdiğin her ilişki. Her ne yaparsam kendime, kendim için
yapıyorum ve kim benim için ne yaparsa aslında kendisi için yapıyor.
Hal böyle iken teşekkürü bi tek bana ettim!.

Yorum bırakın