Umut, hayatın bize bu dünyanın getirdiği hedeflerimiz, amaçlarımız ve istediklerimizin sonucunu heyecanlı kılabilmek için aşıladığı bir histir. Beklenti yaratmak amacıyla kurulduğu çok bariz olan, iflah olmaz hayallerin içine sürüklerken aynı zamanda da o hayallerin ortasında bizi birden yapayalnız bırakarak kafamızı da hayallerimizi ettiği gibi darmaduman edebilir.
Umut ettiğimiz şeyin bize etkisi gerçekleşme ihtimaline bağlıdır. Bu ihtimal düşük ya da imkansız olduğunda umut bir kaçış haline gelir. Gerçeklikten kaçarız. Aslında biliriz en derinlerde ama gerçeklikle yüzleşmek kendimizi kandırmaktan daha güç gelir. Ve nihayi son gelene kadar çıkarız umudun merdivenlerinden göklere. Olabildiğince görmeyiz, duymayız telkinleri. Göz ardı ederiz gerçeği gösteren her bir ipucunu. Ama aslında aşağıda bizi bekleyen gerçekten, daha fazla uzaklaştıramadığımızda kendimizi; o tıkadığımız kulaklar duymaya, kapadığımız gözler görmeye başladığında, gerçekler o merdivenleri çoktan sarsmaya başlamış demektir. Sonra da son hamlesini yapar:
Yıkılmayan ve kırılmayan ne hayallerimiz ne o kaçış basamaklarımız ne de umutlarımız kalır. Ve en sonunda çakıldığımızda göklerden yere, sırtındaki ve göğsündeki bütün kaslarının kasılması ve kemiklerinin ezilmesiyle aynı acıyı verir o kaçıştaki yüzleşme.
Yorum bırakın