Öncelikle bu sitedeki ilk yazımın bu oyun hakkında olması benim için biraz zor bir durum. Hatalarım olabilir lütfen mazur görünüz.
2013’te çıkan bu oyunu 2020’de oynamak benim için hayal kırıklığı oldu. Oyunu 10 saat gibi bir sürede bitirdim ve idealinin de bu olduğunu düşünüyorum. Sadece ana hikâyeye odaklanıp yolunuza bakarsanız 7-8 saat gibi bir sürede ya da tüm yan öğeleri inceleyip evrene tam manasıyla girip her şeyi öğrenmeye çalışırsanız 14-15 saat aralığında bir vakit harcayabilirsiniz. Şahsen ben ikisini de yapanı gördüm ve ben tam ortalarında bitirdim.
Oyuna başladıktan sonra ilk 4-5 saatimde çok aşırı eğlendiğimi söylersem yalan olur ki bu da benim için oyunun yarısı demek. Ancak oyunun güzel olduğunu duyup hikâyeden de bir ters köşe yiyeceğimi hissedip bunun gazı ile oyuna devam ettim. Çok aşırı eğlenmedim dedim çünkü hikâye başta tam ilgimi çekmeye başlamıştı ki birden durgunlaştı. Oyun bir yerde sanki “Git bak bakayım ben orada mıyım?” şeklinde görevler vermeye başladı ve bu da beni sıktı. Fakat bir yerden sonra aniden açılan oyun bizi hikâyenin içine çekmekle kalmıyor, hikâyeyi bize bire bir yaşatıyor.
Oynanış kısmına geldiğimizde ise; bana normal bir FPS oyunundan daha fazlasını hissettirmedi. Karakterimizin bazen oyun yapısına göre hantal kaldığını hissettim. Onun dışında yanımızda Elizabeth varken hiçbir şeyin sıkıntısını çekmiyoruz ve bu da oyunu aşırı kolay kılıyor. Zor oyunları sevdiğimden değil ama oyun çok kolay olunca da insanın içindeki heyecanı biraz söndürebiliyor.
Onun dışında en tartışmalı konusu Vuruş Hissi olabilir. Arkadaşlarımla kendi aramızda tartışırken en çok takıldığımız konu bu oldu. Vuruş hissini beğenen de var beğenmeyende. Ben beğenmeyen taraftayım. Oyunda bazı anlarda büyük bir kaosun içinde kalabiliyoruz ve bazen ışıklandırmalar rakipleri görmeyi zorlaştırdığı gibi öldü mü ölmedi mi anlamamızı da zor kılıyor. Vurulma animasyonları bence çok yeterli değildi ki bu oyunun başında beni çokça rahatsız etmişti öyle ki oyunun başında bir çatışmanın içindeyim adama ateş ediyorum fakat duvara sıksam duvarda daha çok hareketlilik olur.
Grafiklerden bahsetmeden geçersem olmaz. Grafik tasarımı oyundaki en sevdiğim şeylerden birisiydi. Öyle ki gittiğimiz yerde grafikler daha yumuşak çizimli, ortam aydınlık, her yer kutsanmış gibi. Zaten oyunun bize başta hissettirmek istediği şeyde bu bence. Sonradan ortam karanlıklaşıyor çünkü hikayemizde karanlıklaşıyor. Ama her yerde sizi çeken bağlayan gerçeğe yakı olmamasına rağmen güzel gözüken onlarca görüntü var.
Son olarak değinmek istediğim şey silah çeşitliliği ve yetenekler; Oyunda aşağı yukarı 10-12 silah var ve bunlar geliştirilebiliyor. Hepsiyle uzun zaman geçirmesem de tüm silahları denedim. Özellikle revolver ve keskin nişancı tüfeği kullanması çok hoşuma gitti. Sırf bunlar için bile oynanabilir oyun.
Yeteneklere geldiğimizde ise oyunda 8 farklı yetenek var ve bunları kullanması kesinlikle zevkli ama oyunun başlarında zorlanmadığınız için yetenek kullanmayı unutabiliyorsunuz ve bu normal. Eğer bu yazıyı okuduktan sonra oyunu oynamaya karar verirseniz yetenek kullanmayı unutmazsanız daha zevkli bir tecrübe elde edeceğinizi söylemek zorundayım.
Özetleyecek olursak;
Oyunu oynamadıysanız ve hikâye bazlı oyunları seviyorsanız mutlaka denemeniz gereken bir oyun olduğunu söylemeliyim. Başlarda hikâyeden kopabilirsiniz ama bu yüzden böyle bir sanat eserine sırtınızı çevirmeyin. Eğer ilerde bir oyun listesi yaparsak kesinlikle BioShock İnfinite üst sıralarda kendine yer bulacaktır.

Kendi çapımda BioShock İnfinite için bir değerlendirme yapmam gerekirse:
Hikâye: 10/10
Hikâye Anlatımı: 7/10
Grafikler: 8/10
Oynanış: 8/10
Final: 10/10
Olmak üzere ortalaması: 8,8/10
Tolga Fatih Deveci

Her yanıyla: Bioshock 1 – D.O.F.T. için bir cevap yazın Cevabı iptal et