Gelecek… Ucu bucağı olmayan, gerçekleşmesi olası olan olayların gerçekleşme ihtimallerinin bile içime bir ürperti uyandırdığı zaman dilimi. Fakat insanı asıl ürperten şey şudur ki: Bu ütopik gelen hayaller başlarda “Ya olur mu öyle şey!” dedirtirken bir süre sonra o zamanın çok da uzak gelmemeye başlar. Bugün bahsedeceğim oyun da bu geleceği şimdiye kadar gördüğüm en güzel yansıtan oyun. Oyun dememe bakmayın, “deneyim” demem daha doğru olur sanırım. Çünkü asıl olay hikâyeyi yönetmek, sonuçlarını izlemek ve aksiyon anında doğru zamanda doğru tuşa basmak (örneğin o anda yumruk atmak için ekranda “x” simgesi çıkıyor ve yumruk atıyorsunuz). Karşınızda “Detroit Become Human”.

Yazımın başına şunu söylemeliyim Detroit Become Human’ı bilgisayardan oynamak birazcık problemli. Oyun takılıyor, donuyor ve hata verip kapanıyor. Bu problem için internette birçok yöntem yazılmış fakat ben en basit ve doğru olan yöntemi söyleyeceğim. Oyun PlayStation özel oyunu olarak çıkıp bir süre sonra bilgisayara getirildiğinden şuanki güncel ekran kartı sürücüsüne göre optimize edilmediği için donma ve çökme problemi ortaya çıkıyor. Bunu çözmenin yöntemi ise çok basit. Eski ekran kartı sürücüsünü yüklemek. GeForce Experience’ı silip 446.14 sürümünü yüklüyoruz (tam olarak sürümün bu olmasıne gerek yok örneğin benim bir arkadaşım 446.15 sürümünde de sorunsuz oynadı, ben 446.14 ‘ü yükleyip sorunsuz oynadım.) ve bitti, sorun çözüldü. Artık gönül rahatlığı ile oyununuzu oynayıp oyun bittiği zaman ise GeForce Experience’dan ekran kartı güncellemesini yapmanız yeterli. Geçelim incelemeye.

Bu oyun hakkında konuşulacak o kadar çok şey var ki hangisinden başlasam karar veremiyorum. En iyisi hikâyeden ve hikâyeyi oyuncunun yazdığından -neredeyse tüm seçimlerin oyuncuya bırakılmasından- bahsedeyim.
Gelecek bir zaman diliminde yaşıyoruz. Artık Androidler (veya robotlar nasıl nitelendirirseniz artık) hayatımızın her alanında işlev görüyor. Fabrikalarda çalışıyorlar, evlerde temizlik yapıyorlar, sokaklarda kuryecilik yapıyorlar, mağazalarda satış elemanı olarak görev alıyorlar, yaşlı insanların kendilerine bakması için satın alınıyorlar, kendilerine arkadaş olması için hatta ve hatta çocuk sahibi olmak isteyen veya çocuk sahibi olamayacak olan insanlara bir evlat olması için bile… Hayatımızın her alanında, her türden iş kolunda Androidler görevlerini yapıyor. Tabii ki bunun artıları olduğu kadar eksilerinin olacağı da bir gerçek. Androidlerin maaş almaması ve insanlara göre iş gücünün yüksek olması sebebiyle pek çok insan işinden atılmış ve iş bulamamış durumda. Bu işsiz insanların ise Androidlerden ölesiye nefret ettiğinden bahsetmeme gerek yok sanırım. Fakat Androidler deyim yerindeyse insanlara köle olmuş durumda. Bırakın ikinci sınıf vatandaş muamelesini, vatandaş bile sayılmıyorlar. Doğal olarak insanlar Androidleri duyguları olmayan birer makine olarak görüyorlar. Fakat gerçekten öyle mi?

Detroit Become Human hikâye olarak insanın iliklerine kadar işliyor. İnsanlar ve Androidlerin arasında çapışmaya yakından tanık oluyoruz. Yok hayır, yakından falan tanık olmuyoruz. Hikâyeyi biz yazıyoruz. Hani her oyunda bir konu vardır, yapımcılar der ki “Oyun içinde yaptığınız seçimler oyuna etki edecek.”, fakat ya bunun etkisini hiç göremeyiz ya da sadece oyunun sonunda birkaç değişiklik olur. Detroit Become Human’da ise oyun içinde yaptığının en ufak bir seçim bile bırakın oynadığınız bölümü gelecekte olan 1-2 veya 5-6 bölümde bile etkisini gösteriyor. Hatta şöyle bir örnek vermeliyim: Öncelikle oyunda 3 farklı Androidin kontrolünü devralıyoruz. Bu Androidlerin hikâyesinin temeli oyun tarafından atılmış fakat yapacağımız tercihler tamamen oyunu değiştirebilecek kapasitede. Toplanıp 10 kişi oyunu oynasanız bile her birinizin çok farklı yollardan gideceğine, çok farklı sonuçlar göreceğine, çok farklı sonlarla karşı karşıya geleceğine emin olabilirsiniz. Oyunun yapımcılarıyla yapılan bir röportajda oyunda tam 1000 farklı senaryo olduğunu söylüyorlar. Varın siz düşünün ne kadar detaylı olduğunu. Gelelim vereceğim örneğe. Oyunda her bir karakter için önemli insanlarla ilişkilerinizin ne durumda olduğunu görebiliyorsunuz. Örneğin ben oyundaki 3 karakterden bir tanesiyle oynarken yaptığım olaylar ve/ya olaylar silsilesi yüzünden bir insan veya bir kurum ile ilişkim kötüleşmişti ve bu durum diğer karakterler ile olan oynayışımı etkiledi. Düşünsenize, bir karakter ile oynarken verdiğiniz bir kararın veya verdiğiniz kararlar silsilesinin 5-6 bölüm sonra başka bir karakterin hikâyesine etki ettiğini. Çok detaylı düşünülmüş ince bir işçilik bu.

Hikâyesinin insanı derinden etkilemesinin yanında oluşturulan her bir karakter de çok detaylı oluşturulmuş ve oyuna işlenmiş. Oyunu oynarken karakterlerin yaşadığını veya ileride yaşayabileceğini düşünmeden edemiyorsunuz. Bu sadece oynadığımız 3 Android için geçerli bir durum değil, oyundaki ana karakterler kadar yan karakterler için de geçerli bu durum. Oyunun ana menüsündeki Android kadın bile yeri geliyor yaptığı şakalarla insanın tüylerini ürpertiyor, yüreğini ağzına getiriyor; yeri geliyor bizimle olan konuşmaları sırasında gülüp eğleniyoruz veya hüzünleniyoruz.
Bölüm tasarımlarını çok beğendim. Müzikleri efsane olmuş. Karakterlerin seslendirmesi ve mimikleri mükemmelin de ötesinde. Oyunun atmosferinin güzelliğini de söylemeden edemeyeceğim.
İmkânınız varsa Detroit’i gamepad ile oynamanızı şiddetle tavsiye ederim.

Bu zamana kadar pek çok inceleme yazısı yaptım. Çoğunluğu beğendiğim oyunlardı ve övdüm. Fakat hepsinde ortak bir nokta vardı. Deli gibi beğenip yaklaşık 200 saat oynadığım Witcher 3 incelememde de oyunun eksilerini söyledim, çok eğlendiğim Cyberpunk’da da, beni alıp başka diyarlara götüren Journey’de de, “Kesinlikle oynamayın” olarak değerlendirdiğim Postal 2 incelememde de. Her bir incelemede kendi fikirlerimi sunduğum doğru, fakat benim beğendiğim oyunları başkalarının beğenmeyeceğini, veya benim beğenmediğim oyunları başkalarının çok sevebileceği fikri her zaman aklımda olarak yazdım yazılarımı. Bu sebepten her yazımda kendi fikirlerimi sunarken oyunun artılarını ve eksilerini birer birer anlattım. Fakat bu yazı, Detroit Become Human yazısı, aralarında bir istisna oldu. Bu yazımda eksi olarak nitelendirebileceğim hiçbir konu yok. İncelememin bu kısmında oyunun eksilerinden bahsetmem gerekirken bahsedemiyorum, aklıma gelmiyor. Ben bu oyunu o kadar beğendim ki oyunun eksiğini bulamıyorum. Belki insanlar eksik olarak oyunun derinlemesine bir oynanışın olmamasını sunabilir, haklılar da sonuçta çünkü bu oyunda bir oynanış yok. Hikâye esnasında doğru tuşa doğru zamanda basmanızı istiyor sadece. Ama bence bu da bir eksi değil. Çünkü Detroit tam anlamıyla bir oyun değil. Detroit bir deneyim. Bence Detroit yaklaşık 14 saat süren, senaryosunu ekranın başındaki insanın yazdığı bir film. Kesinlikle izlenmesi ve oynanması gereken bir film.

Geliyor gelmekte olan arkadaşlar. En sevdiğim bölüme geliyor sıra: Detroit Türkçe bir oyun. Yama kurmaya gerek kalmadan Türkçe dil desteği ile oynayabiliyoruz.
Velhasıl kelam Detroit Become Human benim şimdiye kadar oynadığım en iyi oyunlar listemde 2. sıraya yerleşti. Yaklaşık 14 saatlik oyun süresi olmasına rağmen tekrar tekrar oynanabilirliği sayesinde içerisinde yüzlerce saat vakit geçirilebilmesi ve anlattıklarının insanın iliklerine işlemesi nedeniyle kesinlikle deneyimlenmesi gerekiyor. Oyunlar ile ilgisi olmayan insanlar bile deneyimlemeli.

Detroit Become Human Metascore = 80
Detroit Become Human’a Benim Puanım = 9.5/10
Detroit Become Human Sistem Gereksinimleri:
Minimum:
- İşletim sistemi:Windows 10 (64 bit)
- İşlemci: Intel Core i5-2300 2.8 GHz, AMD Ryzen 3 1200 3.1GHz veya AMD FX-8350 4.2GHz
- Bellek: 8 GB RAM
- Ekran kartı: Nvidia GeForce GTX 780 veya AMD HD 7950 (minimum 3 GB VRAM ve Vulkan 1.1 destekli)
- Depolama: 55 GB
Önerilen:
- İşletim sistemi:Windows 10 (64 bit)
- İşlemci: Intel Core i5-6600 3.3 GHz veya AMD Ryzen 3 1300 X 3.4 GHz
- Bellek: 12 GB RAM
- Ekran kartı: Nvidia GeForce GTX 1060 veya AMD Radeon RX 580 (minimum 4 GB VRAM ve Vulkan 1.1 destekli)
- Depolama: 55 GB
Alperen ‘FurleS’ Aydın

Oynadığım En iyi 10 Oyun (Kişisel Liste) – D.O.F.T. için bir cevap yazın Cevabı iptal et